Kitap kurtçukları

Adettendir, her blog yazan anne, bebesinin kitaplarla birkaç poz resmini bulup buluşturup mutlaka bloğa ekler. Altına da kitap kurdu diye not düşmeyi unutmaz. Bu resimlerin arasında özellikle gece bebenin uykusunda koynunda kitap olanı pek bir makbuldür. Hele bir de bloğa çocuğumun kitaplığı diye kategori koyanlar vardır ki kıskanmamak elde değildir. Takipçiler “Yaaa benim çocuğum niye kitaplara bu kadar düşkün değil,” diye kendi kendini yer bitirir. Ayol, siz sanıyor musunuz ki o çocuklar o kitapları okuyor? Görmüyor musunuz kitaplar kitapçıdan yeni alınmış da dizilmiş. Üzerinde kırışık bile yok. Hiç çocuğun eline geçen kitap öyle kalır mı? Belli ki onlar süs! Şimdi haklarını yemeyeyim, bir de harbiden kitaplarla haşır neşir olan çocuklar vardır. Bunun işin de tek bir sırrı vardır: Çocuklara oyuncak verirsen oyuncakla oynar; kitap verirsen kitapla oynar. İşte bu yazım “İyi de ben de verdim, yedi kitabı yahu!” diyenlere gelsin. Biraz da bebesi kitap okuyan blogcu anne kimliğimle ben hava atayım, sizinle üst perdeden konuşayım:

Daha fazla

Tekraş! Tekraş! Tekraş! Tekraş! Tekraş! Tekraş! Tekraş! Tekraş! Tekraş! Tekraş! Tekraş! Tekraş! Tekraş! Tekraş! Tekraş! Tekraş! Tekraş! Tekraş! Tekraş! Tekraş!

Bu aralar bizim evde en favori kelime “tekraş” yani tekrar. İkisi de tekrar ve tekrar “tekraş” demekten öyle büyük bir zevk alıyor ki! Neyi severlerse daha biter bitmez başlıyorlar “Annea tekraş!” Haydiiii, ben de başlıyorum sil baştan aynı şeye. İkiz annesi olmanın en zor yanı aynı işi iki kez yapmak derler ya iki kere yapmak da ne var yahu. Ben bu lanetli kelime yüzünden aynı işi yüzlerce kez yapıyorum.

Daha fazla

Börtü böceğin kardeşi olur da benim bebelerimin olmaz mı?

Sizi bilmem ama biz küçükken kardeşimizin olacağını bilmezdik. Söylemezlerdi bize. Bir arkadaşım sabah kalkmış, içeriden bir ingaaa sesi duymuş. Şaşırmış. Dışarıda bebek mi var diye camdan dışarı bakmış. Bebek görememiş. Sesi takip edince annesinin odasına gitmiş. Tatatataaaaammm nur topu gibi bir kardeşi varmış annesinin yanında. Benim hikâyenin de bundan pek farkı yok. Bir numaralı kız kardeşimde beş yaşındaydım. Net hatırlamıyorum. Ama iki numarada on yaşındaydım. Bir arkadaşım “Biliyor musun, senin annen hamile,” demişti. Ben de uzun süre hamile olanın benim annem değil de yengem olduğuna inandırmaya çalışmıştım. Annem onun için örgü örüyordu. Arkadaşım sonra “Akıllıııımm, annenin karnına baksana, kocaman,” dedi. Harbiden bir baktım ki kocaman. Anneme sorunca kilo aldım demişti. Sonra birden yağlarını aldırmaya karar verip eve bebekle döndü!

Daha fazla

Bir mola verme zamanı geldi hayata! (içerikle biraz alakasız oldu ama içimden geldi)

Yıllar önce bebek baktığımı söylemiştim size, değil mi? Amerikalı bir ailenin çocuğuydu. Evde yedi yaşında da bir ablası vardı. Bir sabah abla annesinden çizgi film izlemek için izin istedi. Annesi 8 dakika (evet 8! 10 değil, 5 değil 8! Neye göre hesapladıysa bunu) izlemesine izin verdi. 8 dakikanın sonunda çizgi filmin tam da sonu geliyordu ki kız çat diye ekranı kapattı. Ayy deli oldum. Ben meraktan çatladım valla sonunda ne oldu çizgi filmin diye. O umursamadı, gitti. Sonra yine bir gün bu bir şey yaptı, şimdi hatırlamıyorum ne olduğunu. Annesi kızdı, “Mola veriyorum sana,” dedi. Bu da suratını asıp odanın kenarında yüzü duvara dönük halde bekledi. “Anam dedim bizim bebeleri bağlasan durmazlar. Mola veriyormuş, hıh!” Yine de bu mola işi epey merakımı cezbetti. Daha bebelerim doğmadan kollarımı sıvadım, bu işi öğrenmeye başladım.

Daha fazla

Panda, panda, paanndaaa, içimiz dışımız panda!

Daha önce de sözünü etmiştim, bebelerime masal anlatmaya pek bir meraklıyım. Belki böyle biraz oyalanırlar, kolay uykuya dalarlar diye hevesleniyordum. Son birkaç aydır bu hevesimi de giderdim. Artık bebelerim masal dinliyor. Ama henüz bilmedikleri birşeyi kafalarında canlandıramıyorlar. O yüzden onlara okuduğumuz kitapları anlatıyorum. Konuyu bildikleri için gayet rahat takip ediyorlar. Hatta sanırım ben anlatırken kitabın resimleri gözlerinin önüne geliyor. Bazen pat diye atlayıp resimde ne olduğunu falan söylüyorlar. Bu masal işi gayet güzel başlamıştı. Ama tabi söz konusu benim bebelerim ve kör talihim olunca onun da suyu çıktı.

Daha fazla

“Aferin, küçük ayı!”

Çocuk kitaplarına ilgi duyuyorsanız ya da bebelerinize kitap okumaya meraklıysanız Büyük Ayı, Küçük Ayı dizisini mutlaka duymuşsunuzdur. Bebelerime Aferin, Küçük Ayı’yı küçük teyzeleri hediye getirmişti. Serinin başka kitabı da ne yazık ki henüz elimizde yok. (Bunu özellikle yazdım ha. Belki yayınevi görür de hayrına gönderir birini daha.) Kitap geldiğinde bebelerim daha çok küçüktü. Tahmin edeceğiniz gibi yırtarlar diye ellerine vermedim. Birkaç ay önce yine zırıltıları ayyuka ulaştığında bu kitabı çıkardım. Anam, anam, bayıldılar. O gün bugündür, en sevdikleri kitaplardan biri bu oldu. Kitapta özetle anne ayı ile yavru ayı ormanda keşfe çıkıyorlar. Yavru ayı sağa sola hoplayıp zıplayıp yeni bir şeyler keşfediyor. Anne ayı da “Aferin, küçük ayı” diyerek yavrucuğunu yüreklendiriyor. Keşfi sırasında yavrusuna hiç sınır koymuyor ama korumayı da ihmal etmiyor. Bu “koruyucu ama sınır koymayıcı keşif”  fikri çok hoşuma gitmişti. “Bebe dediğin böyle büyütülür işte! Elin ayısı bile benden iyi biliyor be!” dedim. Kafama koydum, bu ayı metodunu ben de uygulayacaktım. Bugün nihayet bu düşüncemi hayata geçirme fırsatım oldu.

Daha fazla

Blog Stats

  • 148.437 hits